Viski dünyasında “Japon” bu kadar öne çıkarken, literatürde “Japon Viskisi” tanımının olmayışı benim için de şâyân-ı hayretti doğrusu. Nihayet, 12 Şubat 2021 tarihli yasayla bir hengâmeye son verildi. Böylece, yasanın yürürlüğe gireceği tarih itibariyle, bir viskiyi “Japon Viskisi” diye etiketleyebilmek için, o viskiyi, Japonya’daki suyla Japonya’da damıtıp, ahşap fıçılarda Japonya’da olgunlaştırmak ve Japonya’da şişelemek gerekecek artık.
Bu taze gelişmeden hareketle hemen bir Japon’a el attım: The Chita. The Chita, bir “Single Grain” viski. Single Grain viskiler, bilindiği gibi tek başlarına iddialı değillerdir, beklenti yaratmazlar, övgü beklemezler. Genellikle, girdikleri harmanları parlatmakta rol oynarlar. The Chita da, Yamazaki ve Hakushu ile birlikte Hibiki harmanına katılıyor bu sebeple. Ama burada durumdan vazife çıkarmak gibi bir hâl var sanki. Yani, tek başına şişelenmeden de asli görevini yerine getirmeye devam edebilirmiş aslında The Chita. Tadınca, “ne işin var senin tek başına, işine bak kardeşim” diyesi geliyor insanın çünkü.
Ne var ki, 43 dereceyle şişelenmiş bulunmuş bir kere. Ben de anlatayım o vakit: Burnu, genç ve zengin The Chita’nın. Tiner, antipas boya gibi kimyasal kokuların yanında, çikolatamsı burbonsu bir tatlılık da sunuyor burunda. Damak, tam bir “Tylol Hot”. Tanıdın mı? Bana, o nane limonların, ıhlamurların kıymetini her defasında hatırlatan o ızdırap poşet. Ne kötüdür o; kötü bir narenciye tadı, kötü ilaçsı acılık. Olmaz olsun 🙂
Esasen, Japon viskisi ve deniz ürünleri eşleştirmesi yapmaktı niyetim; şöyle bir masa etrafında, dostlarla muhabbete dalmaktı hem de. Ancak, Netflix’te izlediğim “Seaspiracy” belgeselinden sonra deniz ürünleriyle arama alelacele mesafe koydum. Su habitatının sağlığını korumak için tek çıkar yolun, ticari balıkçılık ürünlerini tüketmemek olduğunu öğrendim. Ticari balıkçılığın, “Hedeflenmeyen Av”, “Sürdürülebilirlik” gibi “günahları” olduğunu bilmiyordum hiç. Ah, ne üzüldüm o yunuslara, balinalara, köpekbalıklarına! Tüm dolabın/hilenin/vahşetin, Uzakdoğu’da hatta Japonya’da dönmesi ise bu yazı için kötü bir rastlantı oldu. Sonra, “algıda seçicilik” midir nedir, hep “ahlak” timsali gördüğüm Japonya ile ilgili “ahlaksız” haberleri ardı ardına duymaya başladım. Şimdi de, Japon hükümeti, Fukişima’daki radyoaktif suyu okyanusa boşaltma kararı almış. Neyse… İyisi mi, gel biz olta istavritine geri dönelim.