Laphroaig 10

Hayaller okuyorsun burada, hayatlar, hatıralar okuyorsun. “Viski bahane” kaleme alınmış yazılar okuyorsun, hisler; bazen dişe dokunur şeyler, bazen suya sabuna dokunmayan keyfimce inciler. Zülfü Livaneli’nin deyimiyle “sıradan bir yazıcıya katlanıyorsun.” (Zülfü Livaneli, Son Ada, s. 14). Duyularımın yansımalarını, belleğimin ücra köşelerini aktarıyorum sana. Belki bir viski sever değilsin, belki de viski seversin; hiç fark etmez. Ama buradaki duyguya ortaksın. Bir kokudan bile mutlu olacak kadar tutkunsun sevince. Seni seviyorum. Dünyayı güzelleştiren bir unsursun sen. Duyarlısın da; yeşile, doğaya kıymazsın. Topluma, geleceğe karşı sorumlusun. Umut, heyecan dolusun. Yüzünde gülümsemen hiç eksik olmuyor, görüyorum. Birlikte yaşamanın kıymetini biliyorsun. Kalbin öyle aydınlık, yüzün öyle güzel. Seni tanıyorum, sen çok iyisin; nasıl kötü olabilirsin ki zaten? Mesela, aman viskiye zeval gelmesin diye, ona suyu damlalıkla/çekinerek “neşredecek” kadar incesin sen de. Sen bir inci tanesisin burada. Sana saygı duyuyorum. Ve her biri benden değerli bir parça olan hikayelerime eşlik ettiğin için de sana çok teşekkür ediyorum.

Kapadokya hikayeme de “Islaylı” bir viski yakıştırdım ve bu yüzden, beraberimde bir Laphroaig 10 getirdim buraya. Mevsim şartlarına ve bölgenin olağanüstü dokusuna tam uyum sağladı diyebilirim Laphroaig 10. Başka hiçbir Islaylı’ya benzemeyen, eşsiz bir “Islay eseri” bu viski. Turba yoğunluğu makul, “the most richly flavoured of all Scotch whiskies” iddiasını neredeyse doğrularcasına da zengin. Burun, haliyle isle başlıyor; meyvemsi kokularla devam ediyor. Damakta, Kapadokya’nın balonları gibi rengarenk lezzetler sunuyor Laphroaig 10. İs çok belirgin yine ama rahatsız edici düzeyde değil hiç. Çiroz gibi isli ve iştah açıcı. Benim için ideal “isleme” budur mesela. Henüz ilk yudumda beni çarpan tatlı mı tatlı o lezzete ayrıca vurulduğumu da söylemeliyim. Bitişi ise, serin Orta Anadolu gecelerine bir ilaç gibi sanki, uzun etkili, bibersi/acı baharatlı. Geceyi ve keyfi “biraz daha kal” der gibi uzatıyor, “meşhur” Kapadokya sütlü kabak çekirdeği ile birlikte.

“Bir gül yaprağının taşıyacağı çiy tanesi kadar su” ile kokularını ve aromalarını coşturdum Laphroaig 10’un. 40 derece alkolün bir miktar sönümlenmesiyle, o kas ağrısı merhemi “Bengay”ın kokuları açığa çıktı önce. Daha sonra, naftalin, çekmece, rutubetli oda kokularıyla sanki Talisker 10 geçti burnumdan. İlk yudumda, birinci sigarasının filtresiz ucundan bir nefes çekmiş gibi yanmış tütün lezzetleri oturdu damağıma. Papaya, ananas, mango gibi kurutulmuş şekerli egzotik meyvelerle de damak keyfim katlanarak arttı.

“Dolma kalemciler” bilir; ıslak dolma kalem mürekkepleri vardır. İşte, Laphroaig 10, bir ıslak mürekkebin kağıda yayılması gibi yayılıyor damağa adeta; öyle akışkan, öyle ağız sulandırıcı.

Eşlikçim, sen.

6 Comments

Bir yanıt yazın

*