Hatırlamaya çalışsam da çıkaramadım bu numuneyi. Öylece bir kenarda bekletmişim uzun süre. Hatırımdan çıkmış tamamen. Minik koyu kahverengi şişesinin üzerinde ne bir not var ne de bir iz. Kimden, ne zaman aldım, ne aldım hiç hatırlamıyorum. Açıp kapağını, merakla kadehime akıttım usulca damlalarını. Karanlıktan aydınlığa, tutsaklıktan özgürlüğe bir yürüyüştü adeta bu koşar adım; hissettim. Açılan güllerini, zarif nergislerini, beyaz yaseminlerini sunuyordu bana sanki açılır açılmaz, gururla. Hatırlayamadım ama içime sinmedi de notsuz tatmak. “Bilinmeyen” diye kayıtlarıma geçsin istedim, “adı unutulmuş” diye. Bu bir kör tadım değil sevgili; başka bir şey. Bu bilinmeyen, unutulmuş bir viskinin mektubu bana:
Ben, orada unuttuğun ve nihayet bulduğun o bir numune şişe viskiyim. Nihayet, beni bulduğun, gün yüzüne çıkardığın ve bana şans verdiğin için müteşekkirim. Beni ilk gördüğünde, benden bir yudum saklamak istediğini hatırlıyorum dün gibi. Merak ve heyecan yüzünden okunuyordu. Sabırla bekliyordum ben de duyularını şenlendirmek için hayli zamandır. Çiçeksi kokularımla, aromalarımda kaynayan gizli hazinelerimle bekliyordum seni. İşte geldim, işte geldin.
Bir köşede tozlanırken çokça düşündüm. Hatırlamasan da olur aslında beni. Kıymetli tanelerimin, ince notalarımın tadını çıkar sadece. Keyfime var. Her bir damlamdaki tonla hikayeye kulak ver. Ne çok anı var içimde. Havamı duy düşünde bile. Beni de böyle hatırla: “Adı unutulmuş viski”