Bu arada gerek bugünkü aydının, gerekse gelecekteki araştırıcının en önemli diğer vazifesi de, şimdi Atatürk ve devri konusunda ortalığı kaplayan, gerçekle hiç ilgisi olmayan, basit, harcıalem, değersiz nakil ve anılardan ve bu arada yalana, yazı ve imza taklidine, sahtekarlığa kadar varan kasıtlı yayınlardan, söylentilerden, Atatürk’ü ve hatırasını kurtarmaktır.
Şevket Süreyya Aydemir. Tek Adam, Cilt 1. İstanbul: Remzi, 2018.
Bir tarihçi değilim. Ama tarih meraklısıyım. Bildiğimiz doğruların, yanlışmış gibi servis edildiğini ve bu yanlı/yanlış/değiştirilmiş/uydurulmuş tarihin de çeşitli çevrelerde karşılık bulduğunu ve/veya kafa karışıklığı yarattığını fark edince ilgim daha da arttı tarihe. Çünkü aydınlanmacı, çağdaş, laik, bağımsız, özgür bir çocuk ve bir ülke hayali kurdum hep.
Mesela, son padişah Vahdettin’in, aslında “hakkı yenmiş bir milli mücadele kahramanı” olduğunu dile getirenler var. Bu tip zevata göre, Vahdettin Mustafa Kemal’i bir kurtuluş hareketi başlatması için Anadolu’ya göndermişmiş.
Vahdettin’i milli mücadele yanlısı olarak göstermek için çabalayanlar, Vahdettin’in Mustafa Kemal’e söylediği “Paşa Paşa, memleketi kurtarabilirsin!” sözünü dayanak alırlar. Geçenlerde, National Geographic Kids dergisinin Mustafa Kemal Atatürk özel baskısında rastladım: “Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal’i gerçekten bu görünürdeki görevle mi yoksa bu görevin kisvesi altında, Anadolu’daki direnişe destek vermek için mi gönderdiği bugün hala tartışma konusudur.”
İnanamadım! Bir çocuk dergisinde, birkaç safsatacının masalları ciddiye alınmış; bunun “hala bir tartışma konusu” olduğu iddia edilerek, yalana değer kazandırılmıştı. Tam bir hezeyan!
Halbuki gerçekler hiç de öyle değildi; fetvalar, idam fermanları, kuvayi inzibatiyeler, İngilizlerle işbirliği, sığınma talepleri, yalvarmalar, yakarmalar ve en sonunda kaçış…
Hatıratlar, Vahdettin’in heyecanlı, korkak, sakınılması gereken, “içten pazarlıklı” ve “yalancı” biri olduğunu gösteriyor. Yerli, yabancı, yandaş, aleyhtar tanıkların ortak ifadelerinden yola çıkarak, Turgut Özakman Vahdettin’in kişilik özelliği hakkında şu hükmü ortaya koyuyor: “Kusurları meziyetlerini aşan bir insan, dönemin gerektirdiği niteliklere sahip olmayan, sıradan ve zayıf bir hükümdar.” Bu kişilik özelliği, onun İngiliz baskısına boyun eğmesini ve onlara sığınmasını açıklarken, Atatürk’ün Nutuk’ta kullandığı ifadeyi de doğruluyor.
İngiliz belgelerinde, Milli Mücadele aleyhine İngiltere ile işbirliği içinde olduğu, devlet idaresinin İngiltere’nin alması için yine İngiltere’den “istirhamda” bulunduğu açıkça görülüyor. Bakmayın siz birkaç “Vahdettinci” yazarın dayanaksız, belgesiz şatafatlı uydurmalarına. Vahdettin haindir!
Bu kitapları okuyan ve bu sahte göndermelere, bu belgesiz, dayanaksız ifadelere, bu masallara kapılarak, yazılanları doğru sanan ve sanacak olan gençler ile aramızda, gitgide hiçbir ortak gerçek kalmayacak.
Turgut Özakman. Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele. Ankara: Bilgi, 2015.
Ve gün geçmiyor ki, bu beyhude çabalara bir yenisi daha eklenmesin: En son, Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen bir panelde Atatürk’e “şeytan” dedi bir konuşmacı. İşin daha vahimi, dinleyiciler de gürültüyle alkışlayarak katıldılar bu söylenene. Bu nasıl hastalıklı bir kafa; bu millet nasıl bu kadar aciz, vefasız ve cahil, anlamak mümkün değil gerçekten. Kendi geçmişimize düşman, orta çağın cehaletine mahkum ettiler bizi böyle böyle.
Sevgili Kızım,
1919’un, 20’nin, 23’ün vizyonundan çok uzağız şimdi maalesef. Kuruluş ilkelerimizden, insani değerlerimizden de çok ödünler verdik, bakma. Ama umarım, yine umut umut bir mucize yaratır da bu ülke, sana ve arkadaşlarına güzel bir gelecek bırakırız.