Hayli zaman geçer de içinde ince bir sızısı kalır ya acı anının hani, viskinin uzaktan gelen is kokuları da ince sızılarımı hatırlattı bana. Belli ki, sadece turbayla isleme süresi kısa tutulmuştu ama benim soğumayan ateşlerim yeniden közlenmişti bir kere. Birkaç dize karaladım ilk yudumda:
Pencereleri yola gömülmüş bir evin karanlığındayım, tavandan yere kadar aydınlık oysa umutlarım, büyük bir yalnızlık boşluğu içimde şimdi. Çok mu sessiz gittin, ben miyim duymayan, yoksa ayrılıklar mı tenhalaştı? Bıraktım masmavi gökyüzüne uzanıp, gülümseyen sıcacık güneşe konuşmayı, yaprak kıpırdamadı yüreğim kıpırdadı sen giderken. Çok mu sessiz gittin, ben miyim duymayan, yoksa ayrılıklar mı tenhalaştı? Gizli bir düşman gibi hep ensemde nefesi kırgınlıklarımın, son geceden miras bana çocuk kaygılarım, saatler tükendi, mevsimleri sayıyorum, yine yoksun. Çok mu sessiz gittin, ben miyim duymayan, yoksa ayrılıklar mı tenhalaştı?
Speyburn Hopkins Reserve, burunda çok hafif dumanlı, meyveli. Damakta bıraktığı kekremsi ve yağlı tadı hatırat enkazına benzettim ve yukarıdaki satırları yazdım. “Unutamamak” gibi uzun sürdü bitişi de. Pek ısınamadım ama kışın, kendisini sade tahin helvasıyla eşleştirmek üzere dostça ayrıldık.