Hepimiz için 2020 demek, özetle “koronavirüs” demek. Benim içinse, yine koronavirüs özelinde, videodaki bu adam demek işte. Salgının, o en salgın, en bilinmez, en korku dolu döneminde, bu adamın evinin penceresinden dünyaya, pervasızca umudu haykırışıdır benim için 2020. İnsanın, bir kez daha tutsaklığa başkaldırışı, özgürlük yakarışı, hayatta kalma dürtüsüdür. Konuşma dili yabancı olsa da, adamın sesindeki o tanıdık hüzünlü isyan, melankolik şikayettir 2020.
Adamın, beni bu kadar etkilemesinin nedeni, bu üstün “cante” performansı biraz da. “Cante”, şarkı veya şarkı söylemek; “cantaor/cantaora” da flamenko şarkı söyleyen kişi demek İspanyolca. Bilen bilir; flamenko benim bütün gençliğimin ihtiraslı meşgalesi: Yukarıdaki fotoğraftaki benim; bir konser, yıl 2006. Neyse ki fotoğraf, o an elimin ayağıma karıştığını göstermemiş 🙂
Paco de Lucía’nın, o tek gitardan çıkardığı “çok” seslere tanık olunca başlamıştı maceram. Öyle tanıdım onu 20 yıl kadar önce. Canlı da izleyebildim. Bu ay, 73 yaşına bastı gitarın efsanesi. Yaşasa, dünya geçtiğimiz 6 yılda daha iyi bir yer olurdu sanki. Ölümün, gerçek ve bazen haksız olduğunu bana hatırlatan ölümlerdendir onun ölümü. Bazı erken ölümlere hayıflanıyor insan. İyi ki doğdun “maestro”, iyi ki vardın; huzurla uyu.
Artık, sadece iyi bir dinleyicisi olsam da flamenkonun, insana dair en temel duyguları içinde barındıran bu tutkuya gönül vermiş olmaktan; hayatıma, neşeme/hüznüme ateşli bir eşlikçi katmış olmaktan son derece mutluyum. Viskiye de çok yakışıyor üstelik 🙂 İşte, listelere birkaç “Paco de Lucía” önerim: Solo Quiero Caminar, Canción de Amor, Me Regalé, Palenque, Camarón, Fuente y Caudal, Barrio La Viña, Playa Del Carmen, Entre Dos Aguas, Río Ancho.
Bu vesileyle, flamenko gitar öğretmenlerim Ilgaz Benekay ve Doruk Okuyucu’ya da teşekkür ederim. Bu yolculuk, onlarsız bu kadar keyifli olmazdı kesin.
Herkese sağlıklı, iyi yıllar.