Herkesten ve her şeyden uzak, sessiz ve sakin bir adasında İskoçya’nın, bir çiftlik evi kiralar ünlü romancı. Doktorların, tüberküloz nöbetinden kurtulmasına yardım edecek temiz bir ortam tavsiyesine uyup, onu öldürecek hastalıktan bir süre kurtulmak ve uzun süredir yazmayı planladığı kitabına vakit yaratmak için 1946’dan 1949’a kadar da burada yaşar. Propaganda şaheseri son romanı 1984’ü yaklaşık 3 yılda burada yazar ve burada bitirir. Hastalığı ilerleyince de, tedavi görmek üzere Ocak 1949’da Jura’dan ayrılır ama bir daha da o çok sevdiği adaya geri dönemez. Kitap yayımlandıktan 6 ay sonra maalesef hayata gözlerini yumar.
Doğru tahmin: O, George Orwell. Jura adasıyla özdeşleşmiş; faşizmi anlattığı başyapıtları 1984 ve Hayvan Çiftliği ile insanların haklı sevgisini kazanmış bir isim o. Ben de, George Orwell’in Hayvan Çiftliği’nde yaptığı benzetmelere atıfta bulunan “sevgi” dolu bir yazı kaleme almıştım 2019 Haziran’ında:
“Hayvan Çiftliği’nde George Orwell’e selam verdim bu sabah. Domuzlara, köpeklere, tavuklara, koyunlara selam verdim. Napolyon’a bile selam verdim hatta; tabii ki Boksör’e ve yaşlı Benjamin’e de selam verdim.
Bir ateş böceğine eşlik ettim sonra. Kısa kısa yandım söndüm. Erkekle dişinin birbirini bulması için bir işaretmiş ya bu ışık ritmi, ben de seni buldum böyle.
Bir bahar, erken saatlerinde bir alaca karanlığın, kelebek kelebek oldu içim birden. Bir karaca güzelliğinde, bir zürafa boynunda yükseldi yükseldikçe sevgim. -Nesli tükenmesin- bir çinçilla okşar gibi yumuşacık yaklaştım bu sevgiye. Kar leoparlarının kendilerini sıcak tutmak için kuyruklarını kullanması gibi ben de öyle örttüm üzerimizi.
En zor iklim şartlarına kutup tilkisi direnci gösterdik birlikte. Bazen, yaralar aldık değişen koşullarda, pandalar, karetta karettalar, akdeniz fokları gibi. Yaralar aldık da, yükümüzün altından bir karınca kuvvetiyle kalktık hep.
Bazen de yasemin kokulu sürgün verdik. Ne güzel bir yavru doğurduk seninle biz. Kuzguna yavrusu şahin görünür misali belki, ben diyeyim bir yaban gelinciği yavrusu, sen de bir tapir yavrusu sanki.
Sevgilim,
Kutlu olsun doğum günün. Umarım, pastana daha çok mum dikeriz. Bak, zaman ne çabuk geçiyor; bu kaçıncı doğum günü, kaçıncı yıl dönümü.
Denizler de inanılmaz bu “zaman” konusunda. Mesela, süngerlerin yaşam süreleri bin yılın üzerine çıkabiliyormuş, biliyor musun? Bir de ölümsüz denizanası var; fiziki bir etken olmadığı sürece sürekli kendini yeniliyormuş. Yani, biyolojik olarak ölümsüz. Ne muhteşem şey şu doğa! Ben de bize böyle sonsuz üstü sonsuz ömürlü bir aşk diliyorum.
Birkaç dileğim daha var: Av turizmi yapılmasın; o iki kızıl geyiği vurmasınlar. Yasaklansın fayton; atlara eziyet edilmesin. Korunsun memleketimin endemik türleri; kuşu, horozu, keçisi. Rahat bıraksınlar Kaz Dağları’nı, Kuzey Ormanları’nı, Okluk Koyu’nu. Yok olmasın su, orman; zehirlenmesin toprak. Kahrolsun zalim insan!
Sevgilim,
Şimdi, o kutsal tavus kuşunun mavi tüyleri kadar görkemli ve gece karanlığında yıldız gibi parlayan bir kedi gözü kadar ışıl ışıl bir gelecek hayal ediyorum bizim için.
Ve biliyorum; #HerŞeyÇokGüzelOlacak“
Velhasılıkelam, doğum gününü kutluyorum ey sevgili yeniden. Bu kez, bu satırlara ilham kaynağı olan adadan bir viski de getiriyorum sana: Jura The Sound. Jura The Sound, daha önce 15 yıllık Pedro Ximénez şarapları saklanmış fıçılarda bitiş verilmiş güzel mi güzel bir viski. %42,5 alkolle şişelenmiş. Burunda, müthiş meyvemsi rayihalara malt ve odun eşlik ediyor. Seversin, damağı da yumuşacık. Adeta, vanilyalı dondurma yer gibi. Kısa, yumuşak ve hafif de isli bir bitiş.
Sevgilim,
Bu Jura’yı birlikte içelim bu akşam. Sana ve George Orwell’e kadeh kaldıralım. Bir kez daha, sağlık, özgürlük ve aşk dileyelim evrenden. Nice yıllara.
Ve tesadüfün böylesi; George Orwell de, “1984” de Haziran doğumlu 🙂