Rüya – Longmorn 18

Rüyamda gördüm: Uzun yol gidiyorum. Yol kenarında bir dükkânda duruyorum ve dükkândan içeri giriyorum. Taş duvarları, ahşap bir çatısı, tozlu rafları var dükkânın; oldukça eski, derme çatma hem. Dükkân sahibi yaşlı bir bilge. Yılların birikimini küçücük dükkânına sığdırmış. Gelene geçene hatırı sayılır miktar malt viski ikram ediyor. Kendi elleriyle hazırladığı kokteylleri de var isteyene. Burası bir yorgunluk molasının ötesinde bir mekân. Kendimi bilge bir ruhun mihmandarlığında, kadim bir hikayenin parçası gibi hissediyorum. Şaşırıyorum. Raflardaki şişeler loş ışıkla aydınlanıyor. Güneş dağların ardında kayboluyor.

Longmorn 18’in bir yudumuyla beklemediğim bir yolculuğa çıkıyorum. Her yudum unutulmaz, biraz tuhaf bir mola. İlk intiba biraz kapalı, fırsat veriyorum ona. Burnuma önce olgun meyvelerin, karamelize şekerin derin, sıcak kokuları çarpıyor. O eski dükkânın raflarından yükselen ağaç kokularıyla doluyorum sonra. Bir yanda kahve, kahve kreması gibi dolgun ve ipeksi bir davet; diğer yanda ceviz, az şekerli süt ve hafif duman uzak bir diyarın hatırasını fısıldıyor. Gözlerimi kapatıyorum: Eski bir kervansarayın tam ortasındayım.

Yarı tatlı profil damakta uzun süre kalıyor ve. Ancak, birkaç tadıma muhtaç kesin: O zaman derin, dingin ve daha zengin o. Keşfedilmesi gereken bir kuyu hazine gibi Longmorn 18; bu kuyunun derinliklerine biraz daha yaklaşmak âdeta. Bu yolculukta vardığım yer bir son değil; bir sonsuzluk ve bir rüya.

Bir yanıt yazın

*