Hep çok sevdim yazmayı; mutlu anlar yaratmayı, anılarımı kaydetmeyi hep çok sevdim. Yazdım, sildim, kimi zaman uydurdum, ama çoğunlukla hissettim. Orda burda kağıtlara yazılmış notlar biriktirdim, birkaç blog sitesi açtım kapattım. Mektuplar yazdım, sevgilime, anneme. Yazılarım var bir yerlerde, şiirlerim var. Yazmadıklarım da var daha, taslaklarım var, karalamalarım var. Aklımdakiler tonla, kalbimdekiler darmadağın. Belki burada hepsi yerini bulur.
Her şeyden biraz biraz olacak bu mecrada. Hayattan keyif alma çabası içinde olan bir adam olacak çokça. Saplantılı şartlanmalarım olmayacak mesela. Hep şunu yazayım, her viskiyi tadayım, her iyi yere gideyim ya da bir kaynak, bir uzman olayım gibi bir derdim olmayacak. Sadece içimdekilerle ben, sevinçlerimle hüzünlerim, değişik duygularımla farklı deneyimlerim olacak.
Eski İskoçlar “Uisge Beatha” demişler viskiye, “hayat suyu” demişler. Eminim, bunu derken, bu sıvıya bir “iksir” anlamı katmışlar. Hayattaki anlam ve keyif arayışının ispatı gibi gelir bana bu ifade. Bana da esin kaynağı oldu haliyle.
Ben de, olanağım oldukça, başkaca İskoç iksirlerini tatmak için bu yola girdim. Her iksir bambaşka şeyler vaadediyor çünkü bana. Bazen, çiçekli kır bahçeleri geziyorum köy köy, bazen ateşin başında o dingin ve serin yaz akşamını dinliyorum. Bazen çocukluğumun Karadenizinde sert bir yosun kokusu geliyor genzime, bazen annemin sıcacık tatlı kurabiyelerini yiyorum kaçak. Bazen, beyaz bir kış günü ama bütün sevdiklerim yanımda, bazen sadece kendi kendime, başbaşa.
Bunların yanında, hep iyiye ve güzele ulaşmayı da gaye edindim kendime. İyiye ve güzele dair ne varsa, ona millerce yol yayan gitmeyi bile göze aldım. İyi insanlar, iyi yerler, güzel yemekler, içkiler… Ben geldim. Merhaba.
Poyraz.