Seçim

Gündem konusunda çok doğurgan bir ülke burası. Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey olur bu memlekette. Olmayanı oldururuz ama olanı görmeyiz. Hiç, aşı, açlık, işsizlik, insan hakları gibi sorunlarımız yokmuş gibi, mütemadiyen fezalarda gezeriz. Bir gün bir araba yaparız, bir gün uzaya gideriz. Bir gün bir yerden doğal gaz çıkar her ne hikmetse; başka bir gün başka bir yerden petrol fışkırır bir anda. Bir yerde bir maden buluruz da gerçekte bokumuzda boğuluruz. “Hain”lerle dolar taşar bazen etrafımız, bazen bizzat biz “terörist” oluruz. Dünya âlem kıskanır bizi, caka satarız, borç veririz, adalet dağıtırız. Aslında, “yağsız”, tatsız/tuzsuz bir hayat süreriz de ağlanacak halimize güleriz.

Şimdi, HDP’nin kapatılması gündemde. Geldik, yine kısıldık sığ düşüncenin kapanına işte. Zamanlaması manidar; sanki bu milliyetçilikten prim kasma çabaları erken seçimin habercisi gibi. Olsun bakalım seçim. Zira, hala içimde yaradır ülkenin rejiminin değiştiği, Cumhuriyet’ten Monarşi’ye geçildiği 16 Nisan 2017 Cumhurbaşkanlığı sistemi referandumu.

Peki, bu tartışmalar, bu mesele ne kadar akılcı, gerçekçi, samimi? Oslo görüşmelerini ve sonrasında tanık olduklarımızı bir kenara bıraksak bile, neler gördü bu gözler? Çok eskiye gitmeyelim:

  • 2017 anayasa ve Cumhurbaşkanlığı referandumu ile Cumhuriyet yıkıldı.
  • 15 Temmuz sonrası OHAL kararlarıyla askeri liseler ve harp okulları kapatıldı.
  • Ergenekon, balyoz kumpaslarıyla nice subay/astsubay ordudan atıldı.
  • Atatürk’ün ismi kitaplardan, stadyumlardan, her yerden silindi. Atatürk ve ulusal bayramlar yok sayıldı. Atatürk’ü karalama kampanyaları hız kazandı.
  • AKP’li bir zat, İmamoğlu’na “Pontus Rumu” diyerek apaçık ırkçılık, ayrımcılık yaptı.
  • 23 Haziran öncesi, CB Erdoğan, İmamoğlu seçmenine “azgın azınlık” dedi. Böylece, bir yığın insan bir anda ötekileştirildi, dışlandı.
  • Yine 23 Haziran öncesi, İmralı’ya gönderilen bir kişi, bir mektupla çıkageldi; devletin televizyonunda kırmızı bültenle aranan biri konuştu.

Şimdi soruyorum: Bütün bunlar mütareke dönemi işgal kuvvetlerinin ve yerli işbirlikçilerinin bölücü/yıkıcı kara propaganda ve faaliyetlerine benzemiyor mu? Sahi, bölücülük neydi?

AKP Türkiye’yi krizlere sokan eski partilerin tam devamıdır. Ekstra fenalığı ise toplumu ayrıştırmasıdır, köklerini sarsmaya kalkışmasıdır.

Orhan Bursalı. 2019. http://www.cumhuriyet.com.tr/m/koseyazisi/1455250/Yeni_ve_gelecekle__eski_ve_gecmis_carpisti…html 25 Haziran 2019’da erişildi.

Bir yanıt yazın

*