Talisker 10’la ilgili ilk notlarıma baktım da şöyle yazmışım: “Çok zengin ve karakteristik. Burunda naftalin daha çok. Anneannemin evindeki kullanmadığı odasının kokusu da geldi burnuma, yıllarca açılmamış çeyiz sandığı kokusu ve temiz çekmece kokusu da geldi. Mis gibi ama, temizlik havası veriyor. Damakta kekremsi ve uzun bitişli.”
Bunun yanında, Talisker 10, tuzlu deniz meltemi eserken usul usul, deniz mahsulü ağırlıklı bir masada demlenmek gibi de adeta. Masada, o odun fırınında ahtapottan kesin var mesela; tereyağında karides tavadan da mutlaka. Deniz börülcesi de olmazsa olmaz. Soğuklardan, lakerda, tarama, girit ezmesi ve levrek marin de var. Ve güzel bir ezine ve iyi acı bir atom da. Keçi veya tulum peynirli bir roka salatası eşlik ediyor hepsine. En son da ana yemek: Lagos ızgara. Ya Ferdi Baba’dayım Alaçatı’da bu esnada ya da Beylerbeyi’nde Villa Bosphorus’ta. Daha önce, Beylerbeyi ritüelimi şu yazımda anlatmıştım.
Talisker 10’un, isli viski sevenleri üzmeyecek, sevmeyenleri de yormayacak isli bir burnu var ayrıca. Damaktaki is de, burundakiyle aynı yoğunlukta ve hafif. Sanki, burundan bir fırt deniz suyu içeri kaçmış gibi bir damağı da var Talisker 10’un; tuzlu, acımtırak, buruk. Talisker 10, gerçek bir deniz ürünü.
Hepsi birlikte, sahil ateşine karşı yudumladığım biram ve yanımdaki atıştırmalıklarım gibi Talisker 10. Ben “ne ararsan var” diye tanımlıyorum onu bütün. Tuz, malt, baharat, is… Uzun bitişi, “bu lezzet bitmesin” dileğinin karşılığı gibi. Herkes gider de sana kalır ya ziyafet sofrası her şeyiyle, öyle işte tam.